başlıkta okey taşlarının belirli bir yörüngede çıkardığı sesler yer alıyor. hayır efendim ben uzun zamandır oynamadım ama aynı ölçüt arka apartmandaki balkonlardan birinde ikamet eden komşumsular için geçerli değil. evet balkonda yatıp kalkıyor bunlar. evin diğer kesimlerindeki nükleer atıklar sebebiyle başka bir şansları kalmamış.
bir aydan fazla oldu ama nerdeyse her akşam ne yaparsam yapayım fon müziği olarak bu sesleri dinliyorum. şak şuk şlak cıfırss şık şık şık. evet müzik dinlesem bile fon müziği bu. şak şuk şlak diye oynuyorlar. cıfırss diye taşları karıştırıyorlar. son olarak da bitmeyen o şık şık şık taş dizme sesi başlıyor.
hayır ölümüne zevkli bir oyun da değil ki ne anlarsınız her akşam her akşam.
sigara yasağı başladı ne güzel. biri de çıksa ses geçiren alanlarda okey oynama yasağı çıkarsa ne güzel olacak. en azından horlaması karşı apartmandan çıkıp ta yatak odasına kadar giren adam ortadan kayboldu.
23 Temmuz 2009 Perşembe
22 Temmuz 2009 Çarşamba
yeni çağın aids'i
sıcaktan elin klavye tutmaması. bir süredir bunu yaşıyorum. yeni bir kronik hastalık. ben keşfettim bunu da nitekim yine. özellikle yaz aylarında çok sık görülüyor.
parmaklarınız bir güzel klavyeye yapışıyor. böylece tuşlara doğru sırada basmakta zorlanıyorsunuz. bu zorlanma ise konsantrasyonunuzu bozuyor ve beyninizdeki düzgün cümle kurma dokularına zarar veriyor. kıvrımlarınız her gün biraz daha düzleşiyor, hem klavyeden hem sıcaktan. mesela konsantrasyon yerine konsantre gibi halk tarafından daha çok kabul gören kelimeler yazabiliyorsunuz.
biraz daha sıkarsam yeni çağın aids'i filan diyebilirim. hatta derim yahu ne olacak.
dedim en tepede.
parmaklarınız bir güzel klavyeye yapışıyor. böylece tuşlara doğru sırada basmakta zorlanıyorsunuz. bu zorlanma ise konsantrasyonunuzu bozuyor ve beyninizdeki düzgün cümle kurma dokularına zarar veriyor. kıvrımlarınız her gün biraz daha düzleşiyor, hem klavyeden hem sıcaktan. mesela konsantrasyon yerine konsantre gibi halk tarafından daha çok kabul gören kelimeler yazabiliyorsunuz.
biraz daha sıkarsam yeni çağın aids'i filan diyebilirim. hatta derim yahu ne olacak.
dedim en tepede.
25 Haziran 2009 Perşembe
siyah-gri bant, mavi-yeşil light
formumu neye mi borçluyum? kilomu nasıl mı koruyorum?
işte bütün bu soruların cevabını bu yazıda veriyorum.
şirinevler köprüsünün ataköy tarafında duraklara inen bir yürüyen merdiven var, sadece yukarıya doğru çalışıyor. işte o merdivene hayatımda hiç binmedim ben.
işte bütün bu soruların cevabını bu yazıda veriyorum.
şirinevler köprüsünün ataköy tarafında duraklara inen bir yürüyen merdiven var, sadece yukarıya doğru çalışıyor. işte o merdivene hayatımda hiç binmedim ben.
24 Haziran 2009 Çarşamba
mobilize laptop
geçen bir laptop beğendim. kdv indirimi sağolsun yüzde on daha ucuz ya fiyatlar. gerçekten ucuz görünüyor gözlere. ihtiyacım da yok hani laptopa hiç de olmadı bugüne kadar. işte o yüzden bir laptopum yok hala, amma velakin...
gündüz ofiste akşam evde ayrı ayrı masaüstülerin karşısındayım. ikisi de birbirinden güzel aslında. fakat bir laptop alsam şu eve bağımlılıktan kurtulurum pek bir mobilize olurum hissiyatı var.
mobilized unit gibi.
gündüz ofiste akşam evde ayrı ayrı masaüstülerin karşısındayım. ikisi de birbirinden güzel aslında. fakat bir laptop alsam şu eve bağımlılıktan kurtulurum pek bir mobilize olurum hissiyatı var.
mobilized unit gibi.
23 Haziran 2009 Salı
download'dan kasetler yapmak
arada annem eve uğradığında temizlik isteklerinin dışında bazı albüm isteklerinde de bulunuyor. bunların fotoğraf albümü olmayanları elbette müzik albümü oluyor genelde. ama kasetle büyüdüğünden olsa gerek şu sanatçının yeni kasedi çıkmış diyip duruyor bana.
geçen yine gülben ergen isimli türk divasının yeni albümünü istedi benden. "gülben ergen'in yeni kasedi çıkmış, indirsene bana" dedi. "anne" dedim, "bak kaset kalmadı artık, hem internetten kaset indiremiyorsun, sadece albüm indirebiliyorsun. o yüzden son kasedi yazınca bulamıyorum müzik marketlerdeki hiperaktif görevliler gibi." dedim.
fakat ardından bir ampül yandı kafamda. niye böyle bir düzenek kurmamışlar ki diye düşündüm. gerçi olabilir de araştırmadım. ama biz internetten albümü indirsek de cdromda kendiliğinden bir kaset oluşsa. çıkartıp alsak çalsak. çok nadir olsa da kaset sürücüleri vardı galiba. kenarda köşede veya bir dergide görmüştüm. cdrom'un altındaki kaset sürücü ileri sarma hızında hafızadaki mp3'leri kasede kaydediyor olsa. siz de ordan çıkartıp bir güzel kalitesi düşük de olsa dinliyor olsanız. zevk meselesi tabi. hatta tam olarak "yapma demiyorum hobi olarak yine yap" meselesi.
o değil de bir gün öyle bir ampül yanacak ki şu kafada...
geçen yine gülben ergen isimli türk divasının yeni albümünü istedi benden. "gülben ergen'in yeni kasedi çıkmış, indirsene bana" dedi. "anne" dedim, "bak kaset kalmadı artık, hem internetten kaset indiremiyorsun, sadece albüm indirebiliyorsun. o yüzden son kasedi yazınca bulamıyorum müzik marketlerdeki hiperaktif görevliler gibi." dedim.
fakat ardından bir ampül yandı kafamda. niye böyle bir düzenek kurmamışlar ki diye düşündüm. gerçi olabilir de araştırmadım. ama biz internetten albümü indirsek de cdromda kendiliğinden bir kaset oluşsa. çıkartıp alsak çalsak. çok nadir olsa da kaset sürücüleri vardı galiba. kenarda köşede veya bir dergide görmüştüm. cdrom'un altındaki kaset sürücü ileri sarma hızında hafızadaki mp3'leri kasede kaydediyor olsa. siz de ordan çıkartıp bir güzel kalitesi düşük de olsa dinliyor olsanız. zevk meselesi tabi. hatta tam olarak "yapma demiyorum hobi olarak yine yap" meselesi.
o değil de bir gün öyle bir ampül yanacak ki şu kafada...
14 Haziran 2009 Pazar
memnun oldum
dün o kadar çok gereksiz insanla “sözde” tanıştım ki bir yerden sonra aşağıdaki diyalogu sarf etmeye çalıştım. bir keresinde az kalsın başarıyordum bile.
- merhaba, ben x.
- merhaba, ben de eren.
- memnun oldum.
- bak x, açık olmak gerekirse seni hayatım boyunca bir daha görmeyeceğim, görsem bile adının x olduğunu hatırlamayacağım. hatta blogumda bile adın seni simgeleyen bir x sembolünden ibaret olacak. ama yine de ben de memnun oldum.
- ...
- merhaba, ben x.
- merhaba, ben de eren.
- memnun oldum.
- bak x, açık olmak gerekirse seni hayatım boyunca bir daha görmeyeceğim, görsem bile adının x olduğunu hatırlamayacağım. hatta blogumda bile adın seni simgeleyen bir x sembolünden ibaret olacak. ama yine de ben de memnun oldum.
- ...
1 Haziran 2009 Pazartesi
kansız
küçük bir pencereden bakıyoruz.
çığlık atıyor biri. öteki yerde yatıyor.
bir diğeri kanda yüzüyor. bakıyoruz. kılımız bile kıpırdamıyor.
alışmışız. haykırıyor bir diğeri.
sonra sesini kısıyoruz pencerenin.
hala akmaya devam ediyor kan.
kanalı değiştiriyoruz. hatta kapatıyoruz oturduğumuz yerden.
yine de akıyor kan. pencerenin kenarlarından sızıyor.
özene bezene aldığımız dvd setimizi yıkıyor.
açıkta olan cdleri sürüklüyor.
yerde birikiyor.
tuttuğum nefesimi veriyorum.
sonra kalkıp içine banabilelim diye ekmek aramaya başlıyorum.
...son
çığlık atıyor biri. öteki yerde yatıyor.
bir diğeri kanda yüzüyor. bakıyoruz. kılımız bile kıpırdamıyor.
alışmışız. haykırıyor bir diğeri.
sonra sesini kısıyoruz pencerenin.
hala akmaya devam ediyor kan.
kanalı değiştiriyoruz. hatta kapatıyoruz oturduğumuz yerden.
yine de akıyor kan. pencerenin kenarlarından sızıyor.
özene bezene aldığımız dvd setimizi yıkıyor.
açıkta olan cdleri sürüklüyor.
yerde birikiyor.
tuttuğum nefesimi veriyorum.
sonra kalkıp içine banabilelim diye ekmek aramaya başlıyorum.
...son
29 Mayıs 2009 Cuma
kuru kaldırım taşları
hani hem yaz geldi gibi hem de havalar ısındı gibi ya, şu hayatta hiçbir şeyden korkmam türk'ün terinden korktuğum kadar. o yüzden ne kadar soğuğu tercih etsem de sıcağında bir faydası var.
belediyenin mühendislik harikası az kumla sıkıştırılıp altı bir şekilde boşalmış, boş kalmış, su biriktirmiş, ince belli çay bardağı edasında salınan kaldırım taşları artık üstüne bastığımızda öteki bacağımıza su sıçratmıyor. çünkü kurumalarına olanak verecek kadar ısınmış hava.
hala ayağım hareketli bir taşa bastığında iç güdüsel olarak irkiliyorum ama o da bir geçiş süreci sanırım. ama sonra kaldırım melodimi mırıldanmaya devam ediyorum yürüyecek bir tane bulduğuma şükrederek. şehrin büyüsü böyle bir şey işte...
belediyenin mühendislik harikası az kumla sıkıştırılıp altı bir şekilde boşalmış, boş kalmış, su biriktirmiş, ince belli çay bardağı edasında salınan kaldırım taşları artık üstüne bastığımızda öteki bacağımıza su sıçratmıyor. çünkü kurumalarına olanak verecek kadar ısınmış hava.
hala ayağım hareketli bir taşa bastığında iç güdüsel olarak irkiliyorum ama o da bir geçiş süreci sanırım. ama sonra kaldırım melodimi mırıldanmaya devam ediyorum yürüyecek bir tane bulduğuma şükrederek. şehrin büyüsü böyle bir şey işte...
23 Mayıs 2009 Cumartesi
yeni yetme sith
duş almanın en güzel yanı bitip de dışarı çıktığımda kafamdaki yeşil beyaz havlu yüzümün yarısını kapatırken aynaya darkside'a dönmüş yeni yetme anakin bakışı atmak belki de.
19 Mayıs 2009 Salı
adımları takip etmek
bir film izleme sistemi "adımları takip etmek". belki ben yarattım belki zaten ben daha doğmadan yıllar evvel bulunmuştu. mühim değil. ama sistem şöyle:
başlangıçta herhangi bir nedenle herhangi bir filmi izlediniz. o filmi beğendiniz. hemen yönetmenine bakıyoruz ve o yönetmenin/yazarın/senaristin başka bir filmini buluyoruz. ve oturup izliyoruz. böylece o şahsın bir nevi tarihçesine girmiş oluyoruz. tabi süreklilik bakımından tek kişide kitlenip kalmamak gerekiyor. o ikinci filmde beğendiğimiz bir aktöre mi denk geldik? yönetmen kişisi yerini bu aktör alıyor. hemen rol aldığı filmlere bakıp birini seçiyoruz ve bir adım daha atmış oluyoruz. farklı şahısların adımlarını izledikçe garip ilişkileri açığa çıkaran aptal bir rota izlemiş oluyoruz.
peki elimize ne mi geçiyor? hiç!?
ne izlesem derdine bir nebze çare gibi bir şey işte.
ama paradoksa da düşebiliriz bu sistemde. woody allen diyelim. woody allen filmi izledik, scarlett johansson'u gördük. hemen bir scarlett johansson filmi izliyoruz ama bakıyoruz ki yönetmen de yazar da senarist de woody allen. aman diyeyim. takıntılı yönetmenlerden uzak durun.
başlangıçta herhangi bir nedenle herhangi bir filmi izlediniz. o filmi beğendiniz. hemen yönetmenine bakıyoruz ve o yönetmenin/yazarın/senaristin başka bir filmini buluyoruz. ve oturup izliyoruz. böylece o şahsın bir nevi tarihçesine girmiş oluyoruz. tabi süreklilik bakımından tek kişide kitlenip kalmamak gerekiyor. o ikinci filmde beğendiğimiz bir aktöre mi denk geldik? yönetmen kişisi yerini bu aktör alıyor. hemen rol aldığı filmlere bakıp birini seçiyoruz ve bir adım daha atmış oluyoruz. farklı şahısların adımlarını izledikçe garip ilişkileri açığa çıkaran aptal bir rota izlemiş oluyoruz.
peki elimize ne mi geçiyor? hiç!?
ne izlesem derdine bir nebze çare gibi bir şey işte.
ama paradoksa da düşebiliriz bu sistemde. woody allen diyelim. woody allen filmi izledik, scarlett johansson'u gördük. hemen bir scarlett johansson filmi izliyoruz ama bakıyoruz ki yönetmen de yazar da senarist de woody allen. aman diyeyim. takıntılı yönetmenlerden uzak durun.
12 Mayıs 2009 Salı
6 Mayıs 2009 Çarşamba
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)