29 Nisan 2009 Çarşamba

tenten crew


oyuncak müzesi - 2009

27 Nisan 2009 Pazartesi

eti cin mucizesi

artık ürettiğim aptal mamüllere etiket de hazırlıyorum. eti cin iübkfk'nın uğurlu sayısı 13 için tam 13 tane eti cin içeren özel, dev bir eti cin paketi hazırlamıştı. ardından ortaya eti cin lokmalık çıktı. ama yaptıkları bir hata vardı. o da pakete 16 adet eti cin koymak. biz de bu yanlış anlaşılmayı tespit ettikten sonra küçük bir beyin fırtınası sonucu bir çözüm ürettik. onlar hatalı üretiyor olabilir ama biz bulduğumuz bütün eti cinleri etiketliyoruz. böylece 13+3 modeliyle gerekli rakama ulaşıyoruz. futbolda yabancı sınırlaması gibi bir şey yaptık sayılır. bu da oransal olarak %23,08 gibi abuk bir rakama tekabül etse de idare edin napalım.

...ve sonra onu yakarak öldürmüş!

ankara

son yılların en aptal salak doğum günlerinden biri daha geçti gitti neyseki. yaşlandım ama long live rock'n roll.

23 Nisan 2009 Perşembe

yemeklik yağ

yemekli yağ gibiyim biraz. habire birilerinin bir şeyler pişirmesine yardımcı oluyorum. ardından yemekten süzüp bir güzel lavaboya döküyorlar beni.

aslında yemeğin kendisi olmamak iyi bir şey sanırım.

...kızartma da yemeyin kalbinize zararlı.

21 Nisan 2009 Salı

trafiği özlemek

bugün yine işe yürüdüm. trafikten uzak kaldım, hem de sabah yürüyüşü oldu. nasıl sağlıklı bir şey anlatamam. hatta bir alt sokaktan yürüyerek yürüyüşe heyecan da kattım. hiç monoton değil aslında.

otobüse para da vermemiş oldum. ama bir daha ters yöne yürüyüp bir evvel ki durağa ulaşıp otobüse binebilirim. böylece bindiğim otobüsle tam bir durak mesafe kat edip ofise ulaşabilirım. maksat değişiklik olsun.

demek ki daha ne yeterince yaşlıyım ne de şehirin kaosundan bıkmışım. trafikten de korkmuyorum. hatta bugünlerde trafiği özlüyorum. otobüste, trafikte boş boş zaman geçirmeyi özlüyorum. çünkü o boş zamana bile ihtiyacım var. belki de o yüzden dolmuş değil de otobüse biniyorum artık haftasonları. oha!

18 Nisan 2009 Cumartesi

ve bir diğeri

ne kadar hoş melodili, ne kadar kafiyeli olursa olsun unutulması gereken şarkılar var hayatta. ve gereklilikler bir hayatı zor kılan...

- would you like to meet me in this song?
- i've been hoping to
- would you like to come and prove me wrong?
- no, i'm agreeing with you

17 Nisan 2009 Cuma

türk'ün inşaat sevdası

diyorum ki şöyle yaşlanıp da emekli olunca böyle büyük bir inşaat bulsam. alışveriş merkezi olabilir, rezidans olabilir, iş kulesi olabilir. yeterince büyük olması kafi. sonra o inşaatı gören bir daire tutayım. -sürekli dairem olmayacak hayır. inşaat bitene kadar tutsam kafi. öyle çok eşyaya ve masrafa da gerek yok.- ama o dairenin balkonu illa ki inşaata bakıyor olmalı ki bütün gün o balkonda çay keyfi yapıp inşaatı seyreyleyebileyim.

hem inşaat büyük olunca sadece dozer olmaz vinç filan da olur.

allahım çok zevkli! türk'ün emekliliği böyle bir şey olsa gerek.

14 Nisan 2009 Salı

cisimcik

"bir kupa siyah kahvenin yüzeyinde yüzen beyaz cisimcik"

böyle bir nick edineceğim yakında. hem pek küçüktü hem de kupaya kısılmıştı. ama olsun, hayatta kalmış bir şekilde.

krema değildi hayır.

12 Nisan 2009 Pazar

ekmeği etiketiyle tostlamak

gecenin bir körü yaptığım tosttan etiket çıktı. siz siz olun yurdum ekmeğini tostlamadan evvel etiketinden kurtulduğunuza emin olun. sonra çıkmıyor. o kadar çok ekmek tüketiyoruz ki paketleme masrafından tasarruf etmek için etiketliyoruz hala.

tostlamak mı? köprünün altındaki büfeden öğrendim bu fiili. elinde döner bıçağı olan bir adam kullanınca akılda kalıyor olsa gerek.

8 Nisan 2009 Çarşamba

belki yes, belki no


yonca evcimik'le hakan peker türk pop furyasında hakim güçler iken bir de bu iki kafadar atlamıştı piyasaya. beyaz fonda bebek bezleri bağlamış belki yes, belki no diyorlardı. sonra kayboldular sandık ama hep orada burada gezmişler. istanbul'a göçün anormal sonucu olarak ingiltere'ceğizlerinden kalkıp gelen andy ile paul'den andy; büyük şehri kaldıramamış ve kalkmış gitmiş yaban eller new york'lara, orada çalıp söylüyormuş. paul ise bu atv'nin yeni binasının oradaki adı aklıma gelmeyen sitenin oralarda yaşıyormuş hala.

şaka maka adamlar türk ezgileriyle bezeyip saykidelik dinletmişler bize yahu.

dinleyiniz:
belki yes, belki no

aslında dönemi tutturamadılar. erkenci davrandılar. bir on sene daha bekleseler anathema'nın pabucunu dama atarlardı türkiye'den para kaldırma mevzusunda.

ah kalbimi çaldın sen yavrum ay lav yu!

o'nun şarkısı

bir dönem dinlediğiniz bir şarkı o dönem hayatınızda bulunan insan veya insanlarla bir şekilde özdeşleşir illaki. iyi, kötü... işte bu yüzden o şarkının olduğundan farklı bir anlamı olur sizin için. yıllar sonra o şarkıyı tekrar duyduğunuzda şarkının anlattığıyla size ifadesi bambaşka olur. bazen bu ikisi birleşip canınızı yakar, bazen ise sadece belli belirsiz, solmaya yüz tutmuş bir gülümseme yaratır.

işte o sırf bu yüzden birileri sürekli yeni şarkılar yazar ki siz dinleyesiniz. ve işte bu yüzden hep yeni şarkılar dinleriz ki günü yaşayabilelim.