infilak

parmaklarımı şıklatıp pencerenin patlamasını bekledim dün gece. sonra fark ettim ki monitöre bakıyorum. gözlerimi kısıp zihin enerjimi yoğunlaştırsam da olmazdı zaten. hiçbir zaman olmaz... ya da belki bir gün. çok çok sonra.
madem öyle mısır patlatmalı dedim. mısır nasıl patlatılır iyi bilirim ama mısır niye patlar kimbilir? hem her mısır da patlamaz. bu mısır taneleri niye patlıyor peki? onu da öğrendim pek basitmiş. sütlü mısır isterler ya, mısır da süt yok tabiki de su var. bir de o su tanelerin içine hapsolmuş, o jelatin gibi mısır kabuğuyla da sarılmış bunlar, dışarı sızamıyorlar. mısırı ısıtınca da kabuk yanmıyor, ısınmaya başlıyor. tabi mısırın içi de ısınıyor. mısırın içindeki de su da ısınıp su buharına dönüşüyor. e gazlar dengesizdir derler. hacmi büyük gaz da lanet olsun burası çok dar, daral geldi bana uleyn diyince kabuk infilak ediyor ve kendini dışarı atıyor su buharı. buhar kendini kurtarıyor ama o patlama sırasında mısırın içini de birkaç santim beraberinde sürüklüyor. oluyor bana patlamış mısır.
sonra onu boğazınıza kaçırıp litrelerce su içiyorsunuz. karar verdim film izleyeceğim bu akşam. mısırsız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder