18 Şubat 2010 Perşembe

tepkisizlik tepkisi

telefondan devam ediyorum.

yolda yürürken yanınızdan geçen kişi bir şeyler söyler. önce size söylediğini sanıp tepki verir, anlam vermeye çalışarak döner bakarsınız. ama o sizin orada olduğunuzdan bile bir haberdir. o an kendi kendine konuştuğunu düşünmeye başlarsınız ki kulağındaki telefon kulaklığı veya o çok aşmış(!) teknolojili kablosuz bluetooth kulaklığı görürsünüz ve "haaa! telefonla konuşuyormuş" ifadesi oluşur yüzünüzde.

son birkaç senedir bu böyle süregeliyordu. ama nitekim en azından benim için değişmiş. şartlı refleksimin şartını değiştirmişim. artık yolda yürürken biri bir şey diyince dönüp bakmıyormuşum "bana kim ne desin ki telefonla konuşuyordur kesin" diye düşünerek. nitekim dün teyzenin biri arkamdan tekrar seslenmek zorunda kaldı.

12 Şubat 2010 Cuma

evrensel dil blackberry

geçen yine saat mecburiyetiyle dolmuşa bindim. bilenler bilirler; dolmuşlardaki resmi dil kürtçedir. ve %78 oranla şoförün yanında aralarında kürtçe anlaşabildiği bir arkadaşı olur. -zaten bu arkadaşların görevi gün boyu bir yerden bir yere giderken arkadaşın dolmuşundan yararlanıyormuş imajı vererek seyahat etmektir.-

nitekim şoför ile bu arkadaşın illa üzerinde koyu koyu sohbet edecekleri bir meseleleri vardır. yol boyu da siz anlamadığınız için bar bar bağırarak gayet rahat konuşurlar. dikkatli dinlerseniz arada bazen bir iki türkçe kelime de yakalarsınız. ilginç olan ise türkçe'ye artık sağlam yerleştiğini kimsenin inkar etmediği ingilizce onlara neden yerleşmesin? çok da sağlam yerleşmiş, evet. yakaladığınız kelimeler dil değiştiriyor artık.

şahit olduğum diyalog tam olarak şöyleydi:

- %&+/'!+
- &/é?%& %&/%+^'?
- %+%/(( blackberry
- blackberry %+/%&&/)%+'
(içses) - aha telefondan bahsediyorlar, anladım!

30 Aralık 2009 Çarşamba

zümrüt plastik

http://www.zumrutplastik.com.tr

görüp görebileceğiniz en süpersonik sitelerden bir tanesi.

sizi şöyle karşılıyor noktasına virgülüne dokunmadan;

"dünyada daha kötüsü, daha ucuzu yapılamıyacak hemen hemen hiçbirşey yoktur.
satın almada sadece parasal yönü düşünen kişiler bu tür malzeme üreticileri tarafından ömür boyu sömürülmeye mahkumdur."


yani diyor ki: efendim biz dandik bir malzeme olan plastikten ucuza ürün elde edip siz müşterilerimizi sömürüyoruz. saygılar.

fazla mı açık sözlü? biraz üstü kapalı sanki. üstelik web sitemiz yayına başlamıştır çok önemli bir haber şirket adına.

19 Kasım 2009 Perşembe

metrobüs kemeri

metrobüs zammına rağmen azalmayan metrobüs kalabalığına karşı yeni bir icat bu. işportacıların da yeni gözde ürünü.

şimdi gidip bu kemeri alıyorsunuz, giyip öyle biniyorsunuz metrobüse. böylece metrobüste başınıza gelmesi olası her türlü ford münasebetinden itinayla korunuyorsunuz.

peki nasıl mı? basit renkli bir lastik gibi görünen bu cihaz istemediğiniz yerlerinize dokunmaya hatta dokundurmaya çalışan kişilere makul oranda bir elektrik akımı veriyor. siz de güle oynaya devam ediyorsunuz yolculuğunuza.
özellikle metrobüs hatlarına bağlı üst geçitlerdeki satıcılardan temin edebilirsiniz.

işporta satış fiyatı: 5,00 tl

14 Kasım 2009 Cumartesi

ister ucla ister yale

yapmamanız gereken şeyler 124:

güzel bir üniversiteyi kazanın. ardından öküz gibi çalışmaya devam edip yurtdışındaki hatrı sayılır, her duyanın adını bildiği hatta bir kısmının duyduğunda "oha orada mı okuyormuş!" diye tepki verdiği üniversitelerden birine yataydı dikeydi hiçbir türlü geçiş yapmayın! evet özellikle amerikadakilere.

peki neden?

çünkü kılı kırk yarıp, canınızı dişinize takıp çalışarak binbir zorlu prosedürü takip edip ulaştığınız noktada, o güzelim üniversitenizde güzel güzel okuyup türkiye'ye döndüğünüzde büyük bir hayal kırıklığı yaşayacaksınız.

gelirken illaki valizinizde yer kaplayacak olan, okuldan satın aldığınız bilimum yale univercity, harvard univercity vs yazılı polar, sweatshirt ve kazaklardan zaten burada zibilyon tane var. istediğiniz kadar okuyun edin, buraya geldiğinizde zeytinburnu - merter konfeksiyon piyasasından giyinen yurdum gençleriyle aynı statüde sayılacaksınız. sokakta halk içinde giyemeyeceksiniz o giyecekleri.

o zaman değer mi o kadar çalışmaya, akademik kariyer yapmaya? değmez tabi.

işte moda böyle bir şey. hatta o kadar dandik ki altı ayda bir değişiyor demiş wilde. (tamam dandik dememişti)

22 Ekim 2009 Perşembe

komego

insanların biraz daha az egosu olsa veya bu kadar komik olmasalar. ben de kimseyle dalga geçmek zorunda kalmasam, daha pozitif bir insan olsam.

komego = komik ego -narsisizm de içerebilir-

14 Ekim 2009 Çarşamba

organ mafyası ve wolverine

mafyanın burnundan getirdiği bir hikayesi vardı sanırım logan'ın. içeriğini hatırlamıyorum tam ama geçenlerde bir arkadaş bahsedince bende hikaye dışında bir ışık yandı...

öncelikle marvel'ın yazdığı kurallara göre biliyoruz ki wolverine'in doku rejenerasyonu organ hatta bir uzuvu tekrar oluşturmaya kadar varabiliyor. buna göre:

organ nakline ihtiyacı olan bir hastanız mı var? wolverine emrinizde. hem de çok cüzi fiyatlarla. ne de olsa maliyetler çok düşük. hatta sıfır! kesip biçip organı çıkarma bile kendi ellerinden. kendi soğuk taşınabilir dondurucunuzla gelin yeter ki.

tamam wolverine tamamen askeri amaçlara hizmet edilsin diye onca operasyon geçirmiş ama onca doktorun içinden biri de "aha lan sınırsız organ nakli makinesi!" dememiş mi ölüm makinesi yerine? demez tabi. çünkü bu mevzu üzerine ne çizgi roman yaratabilirsin ne de film çekebilirsin. satmaz.

ama logan'ı bir hastaneye bağlayıp ondan organ hasat etmenin etiği üzerine bir şeyler hazırlanabilirdi belki. yanına da logan'dan sorumlu dr. house tarzı minyonların sevgilisi olacak bir doktor karakteri koysan yürürdü belki işler.

bir de organ mafyasının logan'ı zapt ettiğini düşünün. iki günde bütün piyasayı ele geçirirlerdi kesin.

12 Ekim 2009 Pazartesi

-iyiyim. -neden?

yeni hobim bu diyalog öbeği -son bir aydır içine sürüklendiğim wow hariç-

herhangi bir iletişim platformunda genel görünümü şöyle:

-selam
*selam
-naber?
*iyidir senden naper?
-iyi.
-neden?

gayet basit ve net. diyaloga siz başlamadığınız halde bu iletişim kalıbı yüzünden diyalogu devam ettirme zorunluluğunda kalan kişi genelde siz olursunuz. selam verip borçlu çıkma durumu, selam alıp borçlu çıkma durumuna dönüşür bazen, teknoloji sağolsun.

işte bu durumu aşmada etkili bu "neden?" sorusu.

daha geniş bir perspektiften bakarsak biri size iyi olduğunu söylerken nedenini sorgulamayız. hatta kimilerinin hoşuna gitmez iyi olmanız. illa kötü, eh, berbat diyecek ki biri sizi nedenini sorma infiali içine sürüklesin. ama siz "-iyi" cevabı karşısında "-neden?" derseniz başlatma kötü gününden önce iyi gününde bir yanında olayım mesajı verebilirsiniz. bu bakımdan "-neden iyisin? hep kötüyken mi sorcaz ehi!" tepkisi vermek daha sağlıklı olabilir.

çok eğlendim çok. hele ki lafın gelişi "iyi" demeye alışmış bünyelerdeki kilitlenmeleri siz düşünün.

8 Eylül 2009 Salı

yakalı tişört giyen budaladır!

literatürde tam olarak nasıl geçiyor emin değilim. ama yakalı tişört diyince elbette anlıyorsunuz diye tahmin ediyorum. bildiğiniz tişört ama yaka kısmı düz değil. gömlek gibi yakası var ve önde de göstermelik iki üç düğmesi.

tamam gömleğin de tişörtün de temsil ettiği şeyler ayrı. gömlek resmiliği, tişört rahatlığı, gayri resmiliği, ciddiyetsizliği temsil ediyor; renkli desenli, resimli. peki a benim akıllı çocuğum. sen bunun ikisinin ortasını giyip de çok mu akıllı oluyorsun? aynı zamanda resmi olup diğer yandan ciddiyetinden ödün mü veriyorsun? bu manaya mı geliyor sizce? niyetleri bu zannımca. ortayolcular...

genelde apolitik ve uzlaşmacı insanlar yatıyor bu yakalı tişörtlerin altında. bir yandan yaka kısvesi altına sığınıp belli bir sınıftan olduklarını ima ediyorlar. üstüne tişörtün umursamazlığı ve rahatlığı altına sığınıyorlar. bir de bunu bilinçsizce yapıyorlar emin olun.

bir de iş adamları tatil modu olarak tercih ediyor bu giysiyi. hani o sert yakayı tatil maksadıyla biraz yumuşattık ama yakadan, o ciddi insan görünümünden hiç vazgeçmem serzenişini fısıldıyor size içten içe. onla konuşurken saygıda kusur etmemenizi söylüyor yine de.

elimde olsa yasaklarım bunun giyilmesini, hem türban kadar tepki de çekmez. ne de olsa bir tarafa değil de tarafların ortasında taraf olmamaya çalışan budalalara ait. bana karşı başka bir taraf olmamak için elbette boyun eğer, ses etmezler.

29 Temmuz 2009 Çarşamba

bıkkınlık

onca yapılması gereken iş güç varken ne yapılır. elbette rafın derinliklerinden eski bir oyun alınır ve oynanmaya başlar. o kadar çok şey üst üste sıralanmıştır ki hangisinden başlayayım da ucundan tutayım en azından demezsin. çünkü bitmeyeceğinden eminsindir. hiç bitmez.

bıkkınlık.

warcraft III oynuyorum kaç gündür. campaignler bitsin dota'ya dönmeden wow'a geçersem, okeye dönmeden elimi açmış oyunu sonlandırmış olacağım.

yeni final fantasy çıkana kadar yeni bir hayat lazım bana. bakalım nerede bulacağım.

13 gelince de ps3'tü bilmeneydi bir sürü masraf. asıl 14 online olacak o zaman nereden fedakarlık edeceğim bakalım.

bakalım bakalım nereye kadar gerçi. sizin bakmanıza gerek yok. ben belki bir ara bakarım.

23 Temmuz 2009 Perşembe

şak şuk şlak cıfırss şık şık şık

başlıkta okey taşlarının belirli bir yörüngede çıkardığı sesler yer alıyor. hayır efendim ben uzun zamandır oynamadım ama aynı ölçüt arka apartmandaki balkonlardan birinde ikamet eden komşumsular için geçerli değil. evet balkonda yatıp kalkıyor bunlar. evin diğer kesimlerindeki nükleer atıklar sebebiyle başka bir şansları kalmamış.

bir aydan fazla oldu ama nerdeyse her akşam ne yaparsam yapayım fon müziği olarak bu sesleri dinliyorum. şak şuk şlak cıfırss şık şık şık. evet müzik dinlesem bile fon müziği bu. şak şuk şlak diye oynuyorlar. cıfırss diye taşları karıştırıyorlar. son olarak da bitmeyen o şık şık şık taş dizme sesi başlıyor.

hayır ölümüne zevkli bir oyun da değil ki ne anlarsınız her akşam her akşam.

sigara yasağı başladı ne güzel. biri de çıksa ses geçiren alanlarda okey oynama yasağı çıkarsa ne güzel olacak. en azından horlaması karşı apartmandan çıkıp ta yatak odasına kadar giren adam ortadan kayboldu.

22 Temmuz 2009 Çarşamba

yeni çağın aids'i

sıcaktan elin klavye tutmaması. bir süredir bunu yaşıyorum. yeni bir kronik hastalık. ben keşfettim bunu da nitekim yine. özellikle yaz aylarında çok sık görülüyor.

parmaklarınız bir güzel klavyeye yapışıyor. böylece tuşlara doğru sırada basmakta zorlanıyorsunuz. bu zorlanma ise konsantrasyonunuzu bozuyor ve beyninizdeki düzgün cümle kurma dokularına zarar veriyor. kıvrımlarınız her gün biraz daha düzleşiyor, hem klavyeden hem sıcaktan. mesela konsantrasyon yerine konsantre gibi halk tarafından daha çok kabul gören kelimeler yazabiliyorsunuz.

biraz daha sıkarsam yeni çağın aids'i filan diyebilirim. hatta derim yahu ne olacak.

dedim en tepede.